HUKUKA AYKIRI DELİL VE ADİL YARGILANMA HAKKI



                Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerel mahkemelerin delil değerlendirilmesi ve kabul edilebilirliğine ilişkin yetkilerinin denetiminin kural olarak AİHS m. 6 kapsamında yer almadığına dair görüşünü kabul etmektedir. Genel olarak durum bu olmakla beraber, AİHM ve onun izinden giden AYM, hukuka aykırı delillerin kullanılmasının belirli şartların gerçekleşmemesi durumunda adil yargılamayı ihlal edebileceğini belirtmektedir.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Ederek Elde Edilen Hukuka Aykırı Deliller
Bir hukuka aykırı delile dayanılması durumunda özellikle, hukuka aykırılığın, elde edilen delillerin gerçekliğini ve sıhhatini şüpheye düşürüp düşürmediği incelenmelidir.[1]   
Delillerin sıhhati, gerçekliği veya güvenilirliği konusunda şüphe doğuran haklı sebepler mevcut değilse, yani delil, kuvvetli ve güvenilir nitelikte ise, baskı, zorlama, tuzak, kışkırtma, hile gibi yargılamayı lekeleyecek yöntemlerle elde edilmemiş olması koşuluyla[2], hükme esas alınabilecektir. Hatta delil güvenilir nitelikte ise hukuka aykırı olarak elde edilmiş olsa bile tek başına hükme esas alınması adil yargılanma hakkını ihlal etmez.[3] Eğer delillerin sıhhati, gerçekliği veya güvenilirliği konusunda şüphe doğuran haklı sebeplerin mevcut olduğu durumda, yine delilin baskı, zorlama, tuzak, kışkırtma, hile gibi yargılamayı lekeleyecek yöntemlerle elde edilmemiş olması gerekmektedir. Ayrıca ilgili delil konusunda ortaya çıkan şüphenin, yan deliller aracılığıyla giderilmiş olması ve sanığa delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme imkânının tanınmış olması, diğer bir deyişle bu bağlamda sanığın savunma hakkının ihlal edilmemiş olması gereklidir.[4]
Delil ne kadar çok kuvvetli ve güvenilir ise yan delillerle desteklenme ihtiyacı o oranda azalır.[5]
Gücü ve güvenilirliği konusunda şüphenin bulunduğu deliller vicdani kanaatin oluşmasında belirleyici rol oynamakta ise adil yargılanma ihlali doğabilir.[6]
                Öyleyse AYM’nin delilin kuvvetli ve güvenilir olup olmadığına bakmaksızın, öncelikli olarak baskı, hile, zorlama, tuzak, kışkırtma gibi yargılamayı lekeleyen bir yolla elde edilip edilmediğini incelemektedir. Bu yollarla elde edilen delillerin hükme esas alınması, güvenilirliği veya kuvveti dikkate alınmaksızın adil yargılanma hakkını ihlal eder. Bu gibi durumların söz konusu olmadığı hallerde ise AYM, ikili bir ayrıma gitmekte ve özel hayatın gizliliği ilkesi ihlal edilerek elde edilen delili, kuvveti ve güvenilirliği konusunda bir değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Eğer delil, güvenilir ise, yani sıhhati, gerçekliği veya güvenilirliği konusunda herhangi bir şüpheyi ortaya koyan haklı sebepler bulunmamakta ise, hukuka aykırı elde edilen bu delil, tek delil olsa bile hükme esas alınabilecektir. Fakat delilin güvenilirliği veya gerçekliği konusunda şüphe yaratan haklı sebepler mevcutsa, bu şüpheler, yan deliller ile giderilmedikçe ve[7] savunmaya ilgili delile etkili itiraz hakkı tanınmadıkça[8] (bu bağlamda savunma hakkı kısıtlandığı sürece) hükme esas alınamaz. Alınması adil yargılanma hakkı ihlali sonucunu doğurur.
Son olarak şunu belirtmek gerekir ki, delil takdirinde açıkça keyfilik söz konusu olduğu anlaşılıyorsa yahut bariz bir takdir hatası varsa, AYM, mahkemenin delilleri takdir ve değerlendirme yetkisine müdahale edebilmektedir.[9]
                Jakop Gabriel kararında[10], arama sırasında, savcının iştirak etmediği aramalarda ihtiyar heyeti azalarından veya komşulardan iki kişinin hazır bulundurulması gerekliliğinin ihlalini ve dolayısıyla arama sonucunda elde edilen delili hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmiştir. Ancak savunmanın ne arama sırasında ne de soruşturma ve kovuşturma evresinde delillerin gerçekliğine veya sıhhatine yönelik somut itirazda bulunmamış olmasını, savunmalarında bu tespitin aksini gösterir bir hususun bulunmamasını[11] ve arama sonucunda elde edilen delillerin güvenilirliğini şüpheye düşüren bir sebebin tespit edilememiş olmasını[12] gerekçe göstererek adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.[13] Çünkü bu şüphe tespit edilemediği için delilin kuvveti ve güvenilirliği ortaya konmuş olmaktadır.
                Yaşar Yılmaz kararında ise toplanan delillere ilişkin hukuka aykırılığın sebebi Jakop Gabriel kararında olduğu gibi, arama sırasında mahal ihtiyar heyetinden veya komşulardan hazır bulundurulması gerekenlerin bulundurulmamasıdır.[14] İki karar arasındaki fark Jakop Gabriel kararında aynı zamanda ihtiyar heyeti üyesi muhtar bulundurulurken, ikinci kişi olarak bir ihtiyar heyeti üyesi yahut bir komşu daha bulundurulması gerekirken bulundurulmazken, Yaşar Yılmaz kararında başvurucunun kendisi arama sırasında hazır bulunmazken ayrıca ihtiyar heyetinden ya da komşulardan da kimse hazır bulundurulmamıştır.[15] Bunun yanı sıra iki karar arasında asıl önem arz eden fark da, Yaşar Yılmaz kararında belirtildiği üzere[16], arama kararında açıkça adres belirtilmemiş olması ve sanığın arama yapılan taşınmazın kendisine ait olmadığına ve arama tutanağı ile sonradan hazırlanan raporun arasında farklılıklar bulunduğuna ilişkin itirazlarının dikkate alınmamasıdır.
                Yaşar Yılmaz kararında, AYM, Jakop Gabriel kararı bağlamında zikrettiğimiz hususları tekrar etmiş ve Gabriel kararından farklı olarak, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bunu da özellikle arama kararı sonucu elde edilen delillerin hüküm açısından belirleyici nitelikte olduğunu ve arama sonucunda elde edilen bilirkişi raporları ile aramaya ilişkin tespit tutanağını arama sonucu elde edilen delilleri destekler nitelikte görmüştür. Sonuç olarak hüküm açısından esaslı / belirleyici delilin, hukuka aykırı elde edildiğinden bahisle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.[17]
                Aslında Yaşar Yılmaz kararının, ilk bakışta özü itibarıyla Jakop Gabriel kararına benzediği ve birinde hukuka aykırı delillerin muhakemede kullanılmasının ve hükme esas alınmasının adil yargılanma hakkı ihlali olarak görülüp diğerinde görülmemesinin bir çelişki olduğu düşünülebilir. Fakat bu çıkarımın, iki kararın detaylarına inildiğinde hatalı olduğu açıktır. Jakop Gabriel kararında, savunmanın delillere yönelik herhangi bir itirazı yokken, karara konu delillere yöneltilmiş tek itiraz hukuka aykırılık noktasındadır. Oysa Yaşar Yılmaz kararında, arama kararında adres bulunmadığı gibi, sanığın ilgili taşınmazın kendisine ait olmadığına dair ciddi iddiaları vardır ve bu iddialar mahkemede ileri sürülmüş olmasına rağmen dikkate alınmamıştır. Yine bilirkişi raporları ile arama tutanağı arasında ortaya çıkan tutarsızlıklar giderilmediği gibi, bu hususta savunmanın ileri sürdüğü itirazlar da dikkate alınmamıştır. Ayrıca arama ne kendisinin ne de kanunen hazır bulunması gerekenlerin huzurunda gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla hukuka aykırı elde edilen delilin güvenilirliğine dair ciddi şüpheler mevcuttur. Hukuka aykırı elde edilen ilgili delillerin, yan deliller ile desteklenmediği, bu yüzden de güvenilirliğine ilişkin şüphelerin ortadan kaldırılamadığı açıktır. Sonuç itibarıyla mahkeme bu farkları gözeterek Yaşar Yılmaz kararında ihlal kararı vermiştir.
                İşkence Ve Kötü Muamele Yasağının İhlali Sonucu Elde Edilen Hukuka Aykırı Deliller
                İşkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucu elde edilen delillerin kabul edilmesi, mutlak nitelikli bu yasağın ihlal edilmesine yönelik davranışları teşvik edici mahiyette olduğundan, bu yasağın ihlali sonucu elde edilen delillerin muhakemede kullanılması adil yargılanma hakkı ihlali sonucunu doğurur.[18]               
                Ancak işkence altında alınan ikrar, hiçbir baskı ve zorlama altında değil iken özgür irade ile (örneğin hâkim karşısında özgür iradesi ile)  tekrarlanırsa, işkence veya kötü muamele ile elde edilen deliller ile mahkûmiyet arasındaki nedensellik bağı kesileceğinden salt işkence ve kötü muamele yasağı ihlali, adil yargılanma hakkı ihlalini sonuçlamaz.[19]
İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilmesi ile elde edilen delillerin mahkumiyete dair vicdani kanaatin belirlenmesinde tek başına yahut belirleyici derecede etkili olması ve bu etkinin önemini ortadan kaldıracak mahiyette güvenilir ve şüpheden uzak başkaca delillerin elde edilememiş olması yargılamanın adil olmasına engel olacaktır.[20]
Sanığın daha önce baskı altında kötü muamele yahut işkenceye uğrayarak verdiği beyanların kendi aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için, daha sonra özgür irade ile bu beyanlar ile aynı meyanda açıklamaların yapılmış olması aranmaktadır. Önceki ikrarın, daha sonra inkar edilmesi ve baskı altında alındığının ileri sürülmesi durumunda aksinin ispatı mümkün değilse bu delillere dayanılarak hüküm kurulamaz.
AYM, işkence altındaki ikrarın daha sonra hür irade ile tekrarlanması durumunda, bu ikinci ikrarın, birinci ikrar ile mahkumiyet arasındaki nedensellik bağını keseceğini, sonraki ikrarın tek başına yahut ikrarı doğrulayan tartışmasız nitelikte başka deliller ile desteklenerek hükme esas alınabileceğini ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal etmeyeceğini belirtmektedir.[21] Bu noktada ikrarın, tek başına mahkûmiyet için yeterli olmadığını belirtmemiz gerekir.
Sonraki hür iradeye dayalı ikrarın kabul edilebilmesi için hür iradeye dayalı olup olmadığı tartışılarak duruşmada ispat edilmelidir.[22]
GÜLLÜZAR ERMAN kararında, işkence sonucu elde edilen ikrarın tek yahut belirleyici delil olmamasını ve suçu ispat eden ikrar dışında birçok delil bulunmasını gözeterek adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.[23]
               


[1] 2013/2392, 15.4.2015, P: 44, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[2] 2013/2392, P: 37, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[3] 2013/2392, P: 27, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[4] 2013/2392, P: 35, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[5] 2013/2392, P: 40, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[6] 2012/542, 4.11.2014, P: 63, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[7] “Ve” ifadesinin kullanılmasının özel bir önemi olduğuna dikkat çekmek gerekir. AYM, hem itiraz hakkının sağlanmasını hem de şüphenin yan deliller ile desteklenmek suretiyle giderilmesini BİRLİKTE aramaktadır. Birinden birinin somut olayda bulunmaması ihlale neden olabilecektir.
[8] Burada delile etkili itiraz hakkı ile kastedilen aslında “söz konusu delillerin sanığın hazır bulunduğu duruşmada silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun bir şekilde tartışılıp tartışılmadığıdır.” [2013/6183,19.11.2014, (AYM Kararlar Bilgi Bankası)]
[9] 2013/6183,19.11.2014, P: 48, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[10] 2013/2392, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[11] 2013/2392, P: 47, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[12] 2013/2392, P: 49, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[13] 2013/2392, P: 50, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[14] 2013/6183,19.11.2014, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[15] 2013/6183, P:8, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[16] 2013/6183,P: 28, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[17] 2013/6183,19.11.2014, P: 58, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[18] 2012/542, 4.11.2014, P: 64 ve 65, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[19]2012/542, 4.11.2014, P: 64 ve 65, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[20] 2012/542, 4.11.2014, P: 66, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[21] 2012/542, 4.11.2014, P: 64, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[22] 2012/542, 4.11.2014, P: 67, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).
[23] 2012/542, 4.11.2014, P: 73, (AYM Kararlar Bilgi Bankası).


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başkasının Yerine İmza Atmak, Başkasının İmzasını Taklit Etmek Suç Mudur?

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Para Cezası

Sözleşmeye İstinaden Çek Veya Senet Verilmesi: Yeni bir borç mu, yoksa sözleşmeden doğan borcun ifası mı?